Çocuk İşçi Vahşeti: 200 TL'ye Bir Gün!
Gündem

Çocuk İşçi Vahşeti: 200 TL'ye Bir Gün!


20 November 20255 dk okuma26 görüntülenmeSon güncelleme: 05 December 2025

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'nde, Türkiye'deki çocuk işçiliğinin acı gerçeğini bir kez daha gözler önüne seren bir hikaye ile karşı karşıyayız. MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) kapsamında çalıştırılan 17 yaşındaki bir çocuk işçinin kaleminden dökülenler, modern köleliğin acımasızlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu gencin yaşadıkları, sadece onun değil, binlerce çocuğun ortak kaderi.

Umutsuz Bir Başlangıç

Gün daha doğmadan uyanan, alarm sesleriyle değil, içindeki umutsuzlukla güne başlayan bir çocuk. Odanın sessizliği, içindeki fırtınayı bastırmaya yetmiyor. Tavandaki çatlak, her sabah aynı acı gerçeği fısıldıyor: "Bugün de geçecek... ama sen geçemeyeceksin." Saat 05:00, evin içi buz gibi. Yüzüne çarptığı su, onu hayata döndürmek yerine sadece ayılmasını sağlıyor. Annesinin hazırladığı kahvaltıyı çoğu zaman yiyemiyor, çünkü midesi değil, yorgunluğu engel oluyor. Otobüs durağında bekleyen diğer işçiler gibi, o da sessiz, yorgun ve kabullenmiş.

İki saatlik otobüs yolculuğu boyunca, zihninde aynı sorular dönüp duruyor: Maaş yatacak mı? Azar işitecek miyim? Hata yaparsam ne olacak? Korku, hayatının bir parçası haline gelmiş. Saat 09:00, mesai başlıyor. Patronun sesi, yapılacak işleri sıralıyor. "Tamam" demek, hayatta kalmanın tek yolu. Okulda siber güvenlik ve yazılım okuyor, ama yaptığı iş çoğu zaman kablo taşımak, bilgisayar kurmak, hatta inşaatta çalışmak. "Öğreniyorsun işte, tecrübe kazanıyorsun" diyorlar. Ama öğrendiği tek şey, bir sistemin içinde "ucuz iş gücü" olarak var olmak.

Sömürü Çarkında Bir Hayat

Elektrik 220 volt. Bir anlık hata, bir anlık dalgınlık, ve bir kıvılcım. Hayat bir anda değişebilir ama kimsenin umrunda değil. "Dikkat etseydin" derler, bir "geçmiş olsun" bile demezler. Eller titriyor, gözler yanıyor uykusuzluktan ama yine de çalışıyor. Çünkü "çıraksın." Çünkü "öğrenmen gerekiyor." Çünkü "tecrübe." Bu kelimeler, üzerimize atılmış zincir gibi. Sanki her biri biraz daha ağırlaştırıyor bizi ama sesini çıkaramıyorsun. Çünkü bir kere konuşursan, ya işten atılırsın, ya "saygısız" olursun, ya da "sorunlu öğrenci."

Öğle arası, yemek yok. Evden getirdiği soğuk bir sandviç var çantasında. Bir köşede oturup onu yiyor, yanındaki arkadaşı diyor ki: "Bugün de maaş yatmadı." Gülüyoruz. Ama o gülüş, gülmek değil aslında. Acının başka bir dili sadece. Bazen düşünüyorum, bu kadar genç yaşta neden bu kadar yorgunum? Daha 17 yaşındayım ama içimde 40 yaşında bir insanın yorgunluğu var. Her sabah yola çıkan, her akşam eve dönerken susan birinin yorgunluğu.

  • Güvenlik yok
  • Sigorta yok
  • Yemek yok
  • Sadece beklenti var: "Çalış, sus, devam et."

Gelecek Umutları Kararan Bir Genç

Akşam oluyor 22:30 iş bitmiyor. Patron "şunu da halledelim" diyor. Bitiriyoruz, sonra "şunu da." O "şunu da" bitmiyor hiçbir zaman. Eve dönüyor, toplu taşıma yine dolu. İnsanların yüzleri yorgun, bitik, umutsuz. Bir süre sonra ben de aynı yüzlerden biri oldum. Kendimi camda yansımamda görüyorum, tanıyamıyorum. Eve vardığında saat 00:00. Annesi ışığı kapatmış, "gelmiştir" diye içinden dua etmiştir belki. Ben sessizce içeri giriyorum. Yatağa uzanıyorum, köprücük kemiğim ağrıyor, sırtım yanıyor. İçimde bir cümle dönüp duruyor: "Yarın yine aynı."

Bazı günler kendimi gerçekten kaybolmuş gibi hissediyorum. Çalışıyorum, ama neden çalıştığımı bilmiyorum. Kazanmıyorum, öğrenmiyorum, sadece var olmaya çalışıyorum. Patron bazen bağırıyor: "Ne kadar yavaşsın!" Ama kimse bilmiyor ki o sabah 4’te kalktım. Kimse bilmiyor ki o akşam eve 12’de döneceğim. Kimse bilmiyor ki, benden bekledikleri "verimlilik", aslında bir insanın gücünü aşan bir şey. Yorgunlukla hata yapıyorum, hemen bağırıyorlar. "Bir işi de doğru yap!" İçimden diyorum ki: "Ben daha çocuk sayılırım." Ama kimse çocuk olduğumuzu hatırlamıyor. Bazen makinelerin sesinden kulaklarım uğulduyor. Ellerim nasır tuttu, dizlerim karardı ama her şey "öğrenme süreci" denilip geçiliyor. Oysa biz öğrenmiyoruz. Biz sadece susmayı öğreniyoruz.

Bu acı dolu satırlar, Türkiye'deki çocuk işçiliğinin vahametini gözler önüne seriyor. MESEM programı adı altında yapılan sömürü, çocukların hayallerini, umutlarını ve sağlıklarını çalıyor. Bu düzenin değişmesi, çocukların insan onuruna yakışır bir şekilde yaşaması için hepimizin sorumluluk alması gerekiyor. Unutmayalım, her çocuk, mutlu ve sağlıklı bir geleceği hak ediyor.