Yeni Anayasa Tartışması: Kiminle ve Nasıl Bir Anayasa?
Gündem

Yeni Anayasa Tartışması: Kiminle ve Nasıl Bir Anayasa?


31 May 20255 dk okuma6 görüntülenmeSon güncelleme: 02 June 2025

Tutuklu gazeteci Elif Akgül, anayasa tartışmalarına dair kaleme aldığı yazısında önemli bir soruya odaklanıyor: "Nasıl bir anayasadan önce, kiminle anayasa?" Akgül, mevcut siyasi iklimde sağlıklı bir anayasa yapım sürecinin mümkün olup olmadığını sorguluyor.

Türkiye'nin Travmatik Geçmişi ve Anayasa

Akgül, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren yaşadığı soykırımlar, katliamlar, pogromlar, darbeler ve zorla kaybedilmelerle dolu bir geçmişe sahip olduğunu vurguluyor. Bu travmatik geçmişin, her kesimin bir mağduriyet kimliği kazandığı ve adaletin herkese lazım olduğu bir ülke yarattığını belirtiyor. Özellikle darbeler tarihinin, toplum olarak ortak sözleşmelerimizi en çok bozan unsur olduğunu ifade ediyor.

Ülke tarihinin en özgürlükçü anayasası olarak adlandırılan '61 anayasası da darbenin lekesini üzerinde taşıyor. Çünkü darbecilik geleneği askeri darbelerden de önce “iktidara gelenin sözleşmeye kendi kurallarını koyma hakkını” kendinde görmesine dayanıyor.

Geçmişten Günümüze İktidarın Anayasaya Bakışı

Akgül, iktidarların anayasaya bakış açısının geçmişten günümüze değişmediğini savunuyor. Demokrat Parti döneminden örnekler vererek, iktidarın kendi çıkarları doğrultusunda anayasayı şekillendirme eğiliminde olduğunu belirtiyor. Menderes'in ve Erdoğan'ın anayasa hakkındaki sözlerini karşılaştırarak, bu eğilimin sürekliliğine dikkat çekiyor.

Anayasayı yapan, anayasanın ruhunu da tesis eder, demiştim. “En demokratik anayasa” olarak anılan 27 Mayıs Darbesi Anayasası, kitabede Yassıada hakimlerinin anayasal özgürlükler, basın hürriyeti perspektiflerini yansıtsa da, pratikte yazıcılarının ruhundan bağımsız olmadı. Darbecilerin “ihtilalci” olmadığı seçimleri, ertelemeleri, basına sansür, akademiden atılan 147 hocayla ortaya çıkıverdi.

Günümüzdeki Anayasa İhlalleri ve Gelecek Perspektifi

Akgül, günümüzde de anayasa ihlallerinin devam ettiğini, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme ve Can Atalay kararının uygulanmaması gibi örneklerle somutlaştırıyor. Bu ihlallerin, hakları tesis eden sözleşmenin bir zümre tarafından ortadan kaldırılması anlamına geldiğini vurguluyor. LGBTİ+’ların varlıklarını ortadan kaldırmaya çalışan, sokağa çıkanı hapse atan, seçilene kayyum atayan, kendi yazdığı kanuna dahi uymayan bir özne ile yeni bir anayasa yapmaktan; bir de bu anayasanın darbeci gelenekten yani irade gaspından uzak, eşitlikçi, kapsayıcı ve özgürlükçü olmasını bekliyoruz.

  • İstanbul Sözleşmesi'nden tek bir imza ile çıkılması
  • Can Atalay için Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması
  • Belediyelere kayyum atanması

Bu bağlamda, Akgül'ün yazısı, Türkiye'deki anayasa tartışmalarının sadece teknik bir mesele olmadığını, aynı zamanda derin siyasi ve toplumsal sorunları da içerdiğini gösteriyor. Akgül'ün sorduğu soru, "Anayasa yapıcı özneler demokrasiye bir misafir ya da durağa geldiğinde inilecek bir tramvay gözüyle bakanlar mı, yoksa kendinden olmayanın varlığına, hakkına ve iradesine kefil olanlar mı?", yeni anayasa sürecinin nasıl şekilleneceği konusunda belirleyici olacak.