16 Mayıs 2025 Cuma

Neo-liberalizm Krizi: Marksist Bakış Açısıyla Toplumsal Muhalefet

2008 küresel finansal krizi, neo-liberal politikaların kırılganlığını acı bir şekilde ortaya koyarak dünya genelinde derin ekonomik ve toplumsal sarsıntılara neden oldu. Finans piyasalarının çöküşü, devlet müdahalesini kaçınılmaz kılarken, kurtarma operasyonlarının yükü maalesef alt gelir gruplarının omuzlarına yüklendi ve eşitsizlikleri daha da derinleştirdi. Bu süreç, kapitalist sistemin meşruiyetine dair ciddi sorgulamaları beraberinde getirirken, ortaya çıkan toplumsal muhalefet hareketleri, neo-liberalizmin yarattığı adaletsizliklere karşı bir tepki olarak şekillendi. Ancak ilginç bir şekilde, bu hareketler, alternatif bir sistem arayışından ziyade, mevcut düzenin reforme edilmesi taleplerine odaklandı. Bu metin, neo-liberalizmin ekonomi-politik sonuçlarını, krizlerin toplumsal yansımalarını ve Marksist perspektiften sistemin çelişkilerine dair bir değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır.

2008 Krizi ve Toplumsal Yansımaları

2008 küresel krizinin yıkıcı etkileri, borç batağına sürüklenen finans kuruluşlarını, bankaları ve mali piyasaları kurtarmak amacıyla ABD ve Avrupa gibi finans merkezlerinde kamu müdahalesini zorunlu kıldı. Devlet bütçelerinden sağlanan milyarlarca dolarlık kredilerle desteklenen bu kurtarma operasyonları, krizin en şiddetli aşamasını geçici olarak yatıştırsa da, yükü dolaylı ve dolaysız vergiler yoluyla alt gelir gruplarına taşıdı. Hükümet politikaları, tasarruf önlemlerini bu kesimlere dayattı ve bu süreç, geniş halk kitlelerini daha derin bir yoksulluğa iterek kapitalist sistemin temellerinde ciddi hasarlar oluşturdu. Sistemin yapısal sorunlarından kaynaklanan bu krizler, halkın gözünde meşruiyetini sorgulatsa da, radikal bir dönüşümün nasıl gerçekleşeceği veya alternatif bir sistemin nasıl kurulacağı henüz netlik kazanmadı.

Kurtarma operasyonlarının ardından oluşan büyük bütçe açıkları, kemer sıkma politikalarıyla halklara yüklendi. Buna karşı kendiliğinden ortaya çıkan toplumsal muhalefet hareketleri, 2011'den itibaren özellikle Avrupa ve ABD'de yoğunlaştı. Ancak bu hareketler, mevcut sisteme alternatif bir düzen arayışından çok, sistemin daha adil bir şekilde düzenlenmesi ve çarpıklıklarının giderilmesi taleplerine odaklandı. Henüz ideolojik ve politik yönü tam olarak belirginleşmeyen bu hareketler, neo-liberalizmin ekonomi-politik sonuçlarına bir tepki olarak şekillendi.

Neo-liberalizmin Toplumsal Etkileri

Neo-liberalizmin yol açtığı sorunlar arasında reel sektörün gerilemesi, artan işsizlik, refah seviyesinin düşmesi, esnek ve taşeron istihdam biçimlerinin yaygınlaşması, tarımın yerel üretimden uzaklaşarak uluslararası şirketlerin kontrolüne geçmesi, ekolojik tehditlerin artması, köktendincilik, cinsiyet ayrımcılığı ve mikro-milliyetçiliğin körüklediği nefret ortamı ile sosyal devlet haklarının sermaye lehine budanması yer alıyor. Bu sorunlar, toplumun alt katmanlarını derinden etkileyerek toplumsal huzursuzluğu artırdı.

Doğu Bloku'nun çöküşü ve çift kutuplu dünyanın Batı lehine tek kutba evrilmesi, Rusya, Çin ve Hindistan gibi yeni dinamiklerin kapitalist pazarın bölgesel odakları haline gelmesiyle jeo-stratejik ve jeo-politik dengeleri değiştirdi. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler, üretim, dağıtım ve pazarlama kanallarını genişletirken, finans kurumları sanal ağların küresel yaygınlığıyla etki alanlarını maksimize etti. Finans sektörü, tahvil, bono, hisse senedi, döviz kuru gibi araçlarla balon büyüme etkisi yaratarak kâr maksimizasyonunu sanal bir ekonomik büyüme endeksi gölgesinde genişletti. Türev ürünlerle kağıttan kağıt türetme işlemleri, büyük bir artış gösterdi ancak bu balon, ABD mortgage piyasasındaki sorunlarla patladı.

Marksist Perspektiften Çözüm Arayışları

Neo-liberalizmin yarattığı eşitsizlikler oldukça çarpıcıdır. En zengin kesimin gelir payı artarken, en yoksul kesimin payı azalmıştır. Bugün dünya nüfusunun yarısı günde çok az bir gelirle yaşarken, milyarlarca insan açlık çekiyor. Bu veriler, kapitalist sistemin yapısal çelişkilerinin insanlığa kriz, savaş, yoksulluk ve açlıktan başka bir şey sunmadığını açıkça gösteriyor. Kapitalizm ne kadar cilalanırsa cilalansın, insanlığa krizlerden, savaşlardan, ölümden, açlıktan, hastalıklardan, yoksulluktan başka bir şey getiremez. Çünkü bütün bu sorunlar, kapitalist sistemin doğasından kaynaklanıyor.

Dünyada bir avuç sermayedar sınıfının dünya nüfusunun en yoksul yüzdesiyle arasındaki uçurumun bu kadar fazla olmasının nedeni, sistemin bu sorunları üreterek işlemesidir. Bu yüzden kapitalist sistemin çeşitli yollarla "tedavi edilmesi" veya "reçete" olarak öne sürülen uygulamalarla yaşatılması mümkün değildir. İnsanlığın kolektif kaderini belirleyen "tarihin gidiş kanunları" hükmünü yürütecektir. Marksizm, insanlığın bu adımın atılışında yaşadığı acıları en aza indirmenin yollarını açıkça ortaya koymuştur. İnsanlık, Marksizm'in ortaya koyduğu bu yolları ve çareleri er geç bilinçle kavrayarak uygulayacak güce de erişecektir.

İlgili Haberler